Bütün kentlere ve kentlerin bütün sokaklarına ıssızlık çöker akşam ezanlarında. Geceye merdiven asıp, geceye ve düşlerine sefere çıkanlar boşaltırlar sokakları bu saatte. Düşlerini sürgün ederek gecenin ayazına ve karanlığa, yorgun bedenlerini sürüklemeye hazırlayanlara bırakırlar sokakları. Sokakların kuytularında, bilmediğimiz dehlizlerde saklanıp ışıktan kaçanların, geceye aşina, gündüze ve bize yabancı yüzler akmaya başlar bu saatlerde bulvarlara, caddelere, sokaklara.
Akşam ezanlarında mahşeri kalabalıklar basar aslında sokakları ama yine de en ıssız saattir bu saat. Çünkü sokağa çıkanların değil sokağı terk edip evlerin kuytusuna, düşlerin ve uykuların gizemli hikayelerine telaşla koşuşturanların kalabalığıdır bu. Gün ışığında görülmekten yorulmuş, göz izleriyle kirlenmiş yüzler, gözlerin ırağına kaçmaktır telaşla. Gözlerin ırağına yani yüreği buz tutmuş adamların bakışlarının ırağına.
Sokakları tenhalaştıran akşam evleri yorgun, bezgin ve bir sonraki günü düşünmekten tedirgin olmuş adamlarla doldurur. Artık ne Behçet Necatigil’in evleri kalmıştır ne de Ziya Osman Saba’nın insanın içini ısıtan şiirlerindeki yuvalar. Eninde sonunda o evler akşamları o sokakların bitiminde, sabahları başlangıcındadır.
Kent, sokakları da evleri de kendine benzetmiştir. Bir musibetten kaçar gibi kentlere koşanlar, binlerce musibetten kaçamaz artık. Ne terk ettikleri sokak ne de sığındıkları sokak sığınaktır bundan sonra onlara. Ruhların kirlenmişliği ve tenlerinin yorgunluğu en doğal halleri olmuştur. Ve onunla baş etmeyi değil yaşamayı öğrenmeleri gerekmektedir. Kente evet demek, bir şeylerle baş etmeye çalışmaktan vazgeçmektir çünkü.
Kentlere akşamın, yüreklere tuhaf bir yalnızlığın habercisidir akşam ezanları. Ve tam bu saatlerde dağlara çarpıp vadilerde yankılanan ezanlar, çocuk akşamlarımızın anne sesine karışan ezanlarını, köşeyi dönmesi an meselesi olan ve yıkılmaz bir dağ bellediğimiz babaları hatırlatır bize. İşte o an, evlere dönmek için beklediğimiz otobüs ve trenlerin bizi çocukluğumuza, Ağustos sıcaklarında terlediğimiz dağlara, yıldız yorganı gecelerde uykuya daldığımız çardaklara götürmesini isteriz. Bu yüzden de olabildiğine kalabalıklaşan sokaklarda, yüreklere tenhalık ve yalnızlık otağı kurar akşam ezanlarında.
İnsan ıssızlıktır kentlerde ve içinde bir gurbet büyütüp, gurbette bir hasret türküsüyle yaşayan insan ıpıssızdır hayatta. Belki de bu yüzdendir bütün kentlere ıssızlık çökmesi akşam ezanlarında.